Tuncel
AYAZ
Şehit Düştüğü Tarih: 7 Kasım 2016
Şehit Düştüğü Yer: Dersim Hozat Bölgesi’nin
Çat Vadisi
Doğduğu Tarih: 15 Ekim 1974
Doğduğu Yer: Tunceli Pülümür
Mezar Yeri: Erzincan’ın
Çağlayan ilçesi
7 Kasım 2016 tarihinde Dersim Hozat
bölgesinin Çat Vadisi’nde DHKC İbrahim Erdoğan Kır Gerilla Birliği’ne bağlı bir
grup gerillanın bulunduğu sığınak, oligarşinin faşist ordusu tarafından uçaklarla
bombalanmıştı. Bombardımanda şehit düşen 11 yoldaşımızdan biri de Tuncel
Ayaz’dır.
Ailesi 1982 yılında Pülümür’den
Erzincan Merkez Yeşilyurt köyüne taşınır. Ancak bir süre sonra Erzincan depremi
nedeniyle Bursa'nın Gemlik ilçesine taşınırlar.
Dört kardeş olan Tuncel Ayaz,
Ortaokul ikinci sınıftan terktir. Hareketle bağı 1996 yılında, Gemlik
Tunceliler Derneği’ne gidip gelirken başlamıştır. Örgütlenmesinde 1996 ölüm
orucu süreci etkili olmuştur.
Tuncel örgütlenme sürecini söyle
anlatır: "Aynı yıllarda (1996) Semra
Başyiğit ile tanıştım. Bu süreçte dergi okuru olmakla birlikte etkinliklere
katılırdım. Gemlik’de bir arkadaşla birlikte dergi
ilişkim gelişmişti. Semra ile daha da gelişti. Dergi dağıtan arkadaşlar
tutuklanınca dergi dağıtım işlerini ben yürütmeye başladım.
19 Aralık
katliamı öncesi ve sonrası boş durmadık ve 1 Ocak 2001 günü aralarında Semra ve
Hülya Şimşek’in de içinde olduğu 10 kişi gözaltına alınıp tutuklandık.
Mücadeleye başladığım süreçle tamamıyla örgütlü olduğum süreç arasında
mücadeleden kopmadan yürüdüm. 2011 yılında tamamıyla düzenden bağımı kopararak
devrimcilik yapmaya başladım. 1996 yılında ölüm oruçları ile hareketle tanıştım
ve 2000-2007 yılı arasında büyük direnişle, Semra ve Hülya Şimşek'in
şehitlikleriyle tanıştığım birçok şehitlerimizle artık kopmaz bağlarla
bağlandım cepheye."
Tuncel, 2001 yılının Ocak ayında,
Bursa'da yapılan bir operasyonda, aralarında Semra Başyiğit ve Hülya Şimşek’in
de olduğu çok sayıda arkadaşla birlikte ilk tutukluluğunu yaşar. Kısa bir tutsaklık sonrası tahliye olur. 2004
yılında cezası onaylandığı için 9 ay Gemlik hapishanesinde kalır.
Tuncel hapishane süreci için
şunları yazıyordu: “ Hücrelerde hem kendi
kişisel gelişimim hem de örgütlülüğün gelişmesi için emek harcadım ve bu süreç
5 aylık bir zaman olsa da çok yararlı oldu. 122’ler akademisinde öğrenmenin ve
programlı yaşamın olumluluğu büyük oldu. Düşman F tipleri ile istediği sonucu
alamamanın çaresizliğini yaşarken, bize de düşen sevdadan fedaya yeni bir dünya
kurmanın coşkusu ve inancı oldu.”
2011 yılında düzenle bütün
bağlarını kopararak devrimcilik yapmaya başlar. “Verilecek her işi yapmaya hazırım” diyen Tuncel, gençlik alanı da dahil pek çok alanda çalışır.
Bu sürecini söyle anlatır Tuncel; “Geçmişe bakınca , o
zamanlar bir şeyler yamak isteyen ama düzenle bağlarını koparmakta yavaş
davranan biriydim. Ondan dolayı yıllarca konumum bir halk ilişkisi ve ya
çeşitli sorumluluk alan fakat daha ileriye yürümekte tereddütlü bir insandım.
Güzel şeyler yapardım ama aslolanın adım atmak ve
artık tercihimi somutlamak olduğunu gördüm.
Oligarşiyi
yıkmanın yolu öncü olup halkın savaşını büyütmek ve kendimde de bunun
adımlarını somutlamak gerektiğini gördüm. Evli olmak, 2 çocuğumun olması
düzenden kopmama engel değildi ve partinin çağrısı ile bir adım attım. Çok
sevdiklerimi ancak mücadeleyi büyüterek koruyabilir ve ancak bedeli göze alarak
sağlayabilirdim. Bu süreç gelişimim açısından olumlu oldu.
… Eşimle
sorunlar yaşadık. Boşanacağını söyledi. 2 çocuk ve işyeri ona kalmıştı. Bazen
de zaaflı yanım kızım oluyordu. Bazen ziyarette ağlarken boğazım düğümlenirdi.
Tabi buna tamamıyla bir zaaf da denmeyebilir. Sevginin ilginin bir duygusu. Ama
bu durum beni geriye götürecek bir şey değil. Tam tersine çocuklarıma bakınca
daha fazla mücadelenin büyümesi ve oğlumun da şimdiden Dev-Gençli olması
gerektiğini görüyorum.
Zorlu bir
süreç yaşadık. Ama ben nettim. Bu zorlukları göğüsleyecek ve bana verilen
emeğin hakkını verecektim.
Daha önceleri
Semra başta olmak üzere birçok insanımızı tanımam mücadeleye bağlamıştı beni.
Ama nedenlerim daha da çoğaldı. Aynı zamanda bedelin sadece gözaltı-tutuklanma
olmadığını, evli, çocuk sahibi olmanın devrimcilik yapmak önünde engel
olmayacağını bilincim geliştikçe savaşımızın gerçeklerini gördükçe anladım.
Düzenden kopmadan devrimcilik yapmanın mümkün olmadığını gördüm. Bu savaş ancak
bizim gibi adımlarla gelişecek ve büyüyecek, bunu anladım."
Tuncel Ayaz, 2 çocuk babasıydı,
çocuklarının yanında kalıp iyi bir hayat sürebilirdi. Kabul etmedi. Onlar
ülkemizde açlığın, yoksulluğun hesabını sormak, katliamlara, zulümlere karşı
çıkmak için umudu kırlara taşıdılar.
Çalışma tarzını ve devrimcilik
tercihi sonrası eşiyle yaşadığı sorunları değerlendirirken şöyle diyordu
Tuncel; "Ev, para, silah konularında
eksiklerim oldu. Daha geniş bakarak alternatifler, olanaklar yaratabilirdim.
Eşime ve çocuklara yeterli zaman ayırmamamdan dolayı geliştiremedim. Programımı
yaparken bunları da uygun bir şekilde ayarlamalıydım.
… Örgütlü
mücadele öncesi bulunduğum alanda çalışma yaparken en çok çevremizdeki
insanlara adım attırmak konusunda sorun yaşardım. Aslında asıl neden benim adım
atmamdı. …
Zaaf olarak,
aceleciliğim ve düzenli kitap okumayışım var.“ diyordu.
Tuncel kendini böyle eleştirirken
mücadeleye kattıklarıyla, emekçiliğiyle örnek de olmuş bir yoldaşımızdır.
Örgütün çıkarı Tuncel için birinci sıradadır. 20 tane dergi verilen Gemlik'te
onun emeği sayesinde 100 çıkmıştır. Yeni insan kazanmak için kampanyalar
başlatan, çadır eylemleri, stant, gençlik çalışması yapmıştır. Gençliğe birçok
arkadaş kazandırmıştır.
Tuncel’in düzenden getirilen
zaafların nasıl aşılacağı konusunda, örgütü ve yoldaşları konusunda
söyledikleri öğreticidir.
“Kendimi mücadelemizin bir parçası olarak görüyorum. Bunu özellikle son
3 yıldır daha net yaşıyorum. Son yıllar pratiğim ve inancımın büyümesi açısından
bana büyük bir güç kattı. Olumlu yönlerim benim için olumsuzluklarıma karşı
savaşmamı sağlayan bir dayanak olacak. Olumsuzluklarımı partimle yoldaşlarımla
birlikte aşacağıma inanıyorum." diyerek devrim savaşında, mücadelede
yerini alarak, örgüt iradesine tabi oluyordu. Onun için örgüt iradesi örgütün
belirlediği kurallarla hayatını sürdürmek ve tüm görevlere hazır olmaktır.
Kendisi "Hareketin vereceği tüm
görevlere hazırım. Bu konuda kafam net. Savaşımızın ihtiyaçlarını artık daha
iyi görüyorum." demiştir. Örgütlü yaşam, şehidimiz için silahlı ve
örgütlü mücadele, disiplin insan vücudunda ete kemiğe bürünmesidir.
Hareketi şehidimiz için, gelecekte
özlem duyduğum yaşamı kuracak tek güç olarak görmektedir. "Söylediğini yapan, yaptığını savunan, emeği ve iradeyi ortaya
çıkararak insanın değişimini dönüşümünü sağlayan büyük bir umuttur. Biliyorum
ki, ancak hareket gibi bir sağlamlık ve kararlılık gerçek kurtuluşu sağlar. Hareket
benim için her şeydir. Beni yeniden yaratandır.
Emperyalizmin
ve oligarşinin sonunu getirecek savaşın öncüsüdür hareket. Kendine ML diyen
örgütlerin yok olduğu iddiasızlaştığı bir dönemde
anti-emperyalist, anti-faşist mücadelenin bayrağını dalgalandırıyoruz. Bu büyük
bir onur ve bu sürece şehitlerimizle, önderlerimizle, bedellerle geldik.
Dünyayı bir kez de Türkiye’den sarsacağız sözünün gerçekliği artık daha geniş
kitlelerce görülüyor ve hareket bütün süreçler boyunca özellikle 2000-2007
büyük direnişle 122'lerle doğru tespit ve duruşla halkların çok güçlü bir
öncüsü oldu".
Tuncel Ayaz, silahlı mücadele
olmadan, bedeller ödemeden halkın özgürlüğünün, vatanın bağımsızlığının
kazanılamayacağını biliyordu. Silahlı savaş verilmeden iktidarın
alınamayacağını, devrimci halk iktidarının kurulamayacağını çok iyi biliyordu. Bu
sorumlulukla yerini aldı gerillada.
Feda dâhil her türlü eyleme
talipti. Şehit yoldaşlarının hesabını sormak istiyordu. Bu isteğini şöyle ifade
ediyordu.
“Gerilla
sürecimiz başladığında ilk eylemle, Onur'la varlığımızı duyurduk ve kitlelerde,
insanlarımızda büyük bir moral ve coşku yarattık. Bugün yapacağımız her eylem
halk savaşımızı büyütecek ve halk ordusunu kurmamız için gerekli örgütlenmeyi
sağlayacaktır. Daha da büyümek için vurmak ve Onur gibi yeni ilkler
yaratmalıyız. Feda bilinci, coşkusu ile düşmana darbeler indirmeliyiz. Düşmana
vururken aynı zamanda silah da alabilmeliyiz.
Onur'un,
Çayan'ın hesabını sormalıyız. Özellikle Çayan'ın katillerine… hesap sorarak bir
eylem gerekiyor. Bunun için tek başıma fedayı kuşanarak veya ekip olarak vurup
geri çekilecek eylemleri örgütlemek, yapmak için hazırım, gönüllüyüm.”
Tuncel, kendisi üzerinden, bugüne
kadar gerilla yaşamının zorlukları ve mahrumiyeti üzerine anlatılanları boşa
çıkartıyordu.
“Gerillaya katılmadan önce yaşadığım en ciddi sağlık sorunum migrendi.
Bunun yanında sinüzit ağırlaşmış olurdu. Migren bazen haftada iki üç kez olurdu
ve koşullarımı zorlaştırırdı. Gerillaya katıldıktan sonra bu ağrılarımın seyri
azaldı. Sinüzit ağrıları ara ara olurken migren bazen haftalarca olmamaya
başladı. Hatırladığım kadarıyla şehirdeki kadar ağrı 4-5 kez oldu. Ama onlar da
uzun sürmedi. Yani gerillacılığımı engelleyecek sağlık sorunum değil artık.
Şehirdeyken
özellikle toprak, taş vb. yerlerden geçerken ayağım burkulur ve ağrı yapardı.
Şimdi bugüne kadar böyle bir sorunum olmadı.
Değişen
koşullarla birlikte fiziksel güç ve irade yani hastalıklara karşı savaşı doğa
ve inançla birleştirince sağlık sorunları azalıyor ve bitiyor. Daha önce biraz
yağmur, soğuk, terleme sonrası öksürürken şimdi günlerce bu durumlarda kalsak
bile üşütüp öksürmüyoruz, ateşlenmiyoruz. Bunun nedeni maddi koşulların değişim
doğa ile savaşçı inanç ve umutla birleştirmemizdi.
Hastalık
ilaçlarla, sürekli kafaya takmakla tedavi edilmiyor. Ağrıyan ayakları sürekli
düşünürsek daha fazla odaklanır ve zamanla ayaklar beyini yönetmeye başlar.
Ayaklarım büyük olduğu için (45 numara) problem yaşayacağımı düşünürdüm. Ama
gördüm ki ayaklara yön veren irademiz yani beynimiz olmalı. Yoksa pişen, su
toplayan, yaralanan ayaklar engel olurdu. Belirli bir zaman sonra acıyan ve
yaralanan yerlerime bakıp tebessüm etmeye ve gülümsemeye başladım. Migrenin
nedenlerinde temel olan psikolojik durumdur. Bununla savaştıkça azaldığını ve
bazen uzun süreler olmadığını gördüm.
Ayaklarım,
bileklerim daha da güçlendi. İlk zamanlar 25-30 kg yük zorlardı. Şimdi çok
rahat taşıyorum. Testere ile ağaç keserken kısa sürede yorulurdum. Şimdi
saatlerce çalışıyorum. Sonuç olarak, gerilla olmamla birlikte fiziksel ve
psikolojik güç ve iradem gelişti. Günlerce yürümek konusunda sorun yaşamıyorum.
Gerilla olmak, gençleşmek, fiziksel olarak yenilmemek, iradeyi büyütmek oldu
benim için."
Tuncel Ayaz ve 10 yoldaşımız, emperyalizmden
ve onun işbirlikçisi kan emici oligarşiden açlığın, yoksulluğun hesabını sormak
Dersim dağlarına Umudu taşıdılar.
Halkımızın özgür vatanımızın
bağımsız olması için Halk Kurtuluş Savaşçıları oldular.
Faşizm halka katliam ve zulüm
etmeye devam ettikçe; kırda ve şehirde Tunceller bitmeyecek, bir değil, on
değil yüzlerce, binlerce çoğalıp Anadolu halklarına devrimi armağan edecekler.
Bu, halkımıza ve Şehitlerimize
andımız olsun, şart olsun ki böyle olacak.
***
Tuncel’in
Partiye Yazdığı Mektup:
Merhaba
Öncelikle bana bu süreçte böylesi
bir görevi layık gören partime sonsuz derecede teşekkür ediyor ve bu güveni
boşa çıkarmamak için her şeyi yapacağımı belirtmek istiyorum.
1990 yıllarında Erzincan'ın Mollaköy Köyünde bir duvarda Devrimci Sol yazılamasını görmüştüm. O yazılama hiç bir zaman aklımdan
gitmemişti. Yıllar sonra Bursa'nın Gemlik ilçesine taşındıktan sonra bu imzayı
tekrar görmüştüm. “Seçim Çare Değil Devrim İçin Savaşalım! Devrimci Sol Güçler”
Ve sonra 96 Ölüm Orucu ile Parti-Cephe ile tanıştım. Umudun Adı Devrimci Sol,
Umudun Adı DHKP-C olmuştu artık. Ve benim için hareketle kopmaz bağlar bu
süreçte başladı.
Düzenle bağlarımı koparmam biraz
geç oldu ama düzendeki yaşamımda he zaman boş durmadan, elimden geldiğince
mücadele için çabalıyordum. Evlendim ve bir oğlumuz oldu. Adını Berdan koyduk. Hapishanelere büyük
saldırı sırasında Berdan daha 40 günlükken tutuklandım. Tutuklananlar arasında
Semra Başyiğit ve Hülya Şİmşek yoldaşlarımız da
vardı. İşte bu süreç, özellikle Semra'nın şehitliği beni etkiledi.
Bunun yanında 122'ler içinde
onlarca şehidimizi tanıdım. 2002 yılında çıktıktan sonra kendimi daha iyi
hissediyor ve mücadeleyi büyütmeye çalışıyordum. Tekrar tutuklandım ve
çıktıktan sonra bulunduğum yerde Gemlik'te sorumluluklar aldım. Buralarda bizim
geçmişimiz ve şehitlerimiz vardı. Bunların devamı önemliydi. Bir yandan da
kendimi her şeyi ile devrime adamak için hazırlıyordum. İkinci çocuğumuz
olduktan sonra bir süre daha erteledim ama biliyordum ki örgütlenmeden
örgütleyemezsin, kendim devrimcilik yapmadan başka birinden devrimcilik
yapmasını istemek ne kadar ahlaki? Bu süreçlerde belirleyici olan partimizin
emeği ve yol göstericiliği oldu.
Partimiz Türkiye ve Dünya devrim
mücadelesinin şuan ana damarı. Düzene dönenlerin, silahlı mücadeleyi bırakanların,
yılgın ve döneklerin karşısında temsil ettiği önem ve ideolojik önderlikle
halkların kurtuluşunu büyütüyor.
Kimileri diyor ki, iki çocuk eş,
ev... nasıl bırakıp bu yolu seçtin. Biz hiç bir zaman ailemizi ve çocuklarımızı
bırakmıyoruz ki. Tam tersine devrimcilikle daha da büyütüyoruz sevgiyi ve
değerleri. Gerçek sevgi onun için neyi göze aldığınla ve yaptığınla belli olur.
Partimiz bana bu adımı attırdı. En
zor zamanlarda elini omuzumda hissettim. Türkiye halklarına sözümüz olan
devrimi partimizin yol göstericiliği ile savaşarak getireceğiz. Ellerimizde
silahlar dillerimizde sloganlarla oligarşinin sonunu getireceğiz.
Bana verilen emeğin ve güvenin
karşılığını vermek için sabırsızlanıyorum.
Ne mutlu ki böyle bir partimiz var.
Ne mutlu ki böyle bir partimizin
yarattığı yoldaşlarımız var.
Halkların kurtuluşu için savaşta
Gerilla olup Emperyalistler ve işbirlikçi Oligarşiden hesap sormak bugün daha
da önemli.
VASİYETİM; Cenazemin nerede
gömüleceği konusunda, iki yer konusunda çelişkide kaldım. Bunlardan birini
seçmek öncelikle partime ait.
1- Mücadeleye başladığım yer olan
Bursa'nın Gemlik ilçesi merkez mezarlığı olabilir.
2- Doğum yerim olan Dersim'in
Pülümür ilçesi Kırmızı köyü, Kavuklu(Harşi)köyü
olabilir.
Eğer olabilirse mezar toprağıma Semra
Başyiğit yoldaşımızın mezarından toprak serpilebilir. Semra emeği ve yoldaşlığı
ile devrimcilik yapmamı sağlayan ilk yoldaşımızdır.
Başucumda, Derviş oldum ve Büyü
güzel bebek büyü ve Daye daye parçalarını söylenirse
mutlu olurum.
Selam olsun Partimize
Selam olsun
Cephemize
Yaşasın
Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi
Yaşasın
Önderimiz Dursun Karataş
***
Tuncel
Ayaz'ın Ailesine Yazdığı Mektuplar:
Merhaba Sevgili eşim,
Hapishanedeyken sana mektuplarım
genelde uzun olurdu. Bu mektup belki o kadar uzun olmayacak. Ama yazılması en
zor mektuplardan biri. Dile kolay, 17 yıllık evliyiz. Berdan ve Lizge ile bir aileyiz. Hatırlar mısın, 19 Aralık katliamı
sabahı beni uyandırmıştın ve beraber bakmıştık haberlere. O an öyle bir
öfkelenmiştim ve dışarıya çıkıp elimde silahla karşıma çıkan ilk düşman gücüne
vurmayı istemiştim. 10 gün sonra işkenceciler geldi evimize. Berdan daha 40
günlüktü. Her yeri aradılar ve Berdan’ın beşiğini de. İşkencede en ahlaksız
küfürleri ve alçaklıkları ile yüzleştim. Sonra yoldaşlarımın sevgi ve emeği ile
yüzleştim.
Sevgi nedir? Sevgi insanlığı
büyütmek ve kendi iktidarımız için savaşmaktır. Sevdiklerin için canını vermeyi
göze almaktır.
Peki, kime karşı? Bu kan emici
düzene karşı. İnsan kalabilmek için bu insanlık dışı düzene karşı mücadele
etmek sevgiyi büyütüyor. Bunu çok net bir şekilde gördüm. Bende cisimleşen şey
mücadelenin kendisi idi.
Düzene karşı mücadelenin
bedellerini ödedik. Ödemeye de devam edeceğiz. Çocuklarımızda bu bedeli
ödeyecek. Ki zaferi böyle kazanacağız. Bu şekilde mücadele etmeyi biz seçmedik
Nimet. Hiç bir insan çocuklarından eşinden, evinden ayrı kalmak istemez. Bizi
buna zorlayan bu kan emeci katil devlet oldu. Bize başka bir yol bırakmadı.
Biliyorum kızıyorsun. Kızman
gereken ben-biz değil bu ahlaksız, işkenceci, sömürücü düzen olmalı.
Seninle tanıştığımız günden
evliliğimiz süresince bir takım eksiklerim, hatalarım olmuştur. Biz mükemmel
insanlar değiliz ama elimizden geldiğince kendimizi geliştirerek her anlamda
örnek olmaya çabalıyoruz. Bende böyle oldum. Evliliğimiz boyunca sana-bize
yakışmayacak davranışlardan hep uzak oldum. Çevremde örnek olmaya çalıştım.
Sevgili Nimet; evinin kapısı ve
yüreğin yoldaşlarıma her zaman açık olsun. Temsil ettiklerimiz çok büyük bir
değerdir, unutma!
Sevgili eşim;
Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek
sağlamak ancak devrimci mücadelemiz büyüdükçe olacaktır. Düzende hiç kimse
mutlu değil. Olmayacaktır da. Ondan dolayıdır ki devrimciliği seçtim.
Çocuklarımızın beni- Bizi öğrenmeleri kavramaları konusunda senin de
yapacakların var. Gözlerini kapatıp bu aşağılık düzene sessiz kalmamalısın.
Vasiyetimi yoldaşlarıma ve partime
açıkladım. Örgütüm ve halkımın geleneklerine göre kaldırılmasını istiyorum
cenazemin.
Annenin, Babanın ellerinden öperken
tüm aile fertlerimize komşularımıza sonsuz derecede selamlarımı ve sevgilerimi
ilet.
Sevgi ve bağlılıkla kucaklıyorum
seni
HOŞÇAKAL!
*
Sevgili oğlum Berdan;
Sen doğduğunda büyük hapishaneler
operasyonunun hazırlıkları vardı. 19 Aralık 2000 günü katliamla açtılar f tipi
hapishaneleri. Sen daha 40 günlükken beni ve arkadaşlarımı gözaltına alıp
işkenceden geçirerek tutukladılar. Seni o kadar çok merak ediyor ve özlüyordum
ki, şimdi o özlem yine yanı başımda. Babaları anneleri çocuklardan ayıran ve
çocukları katleden bir devlet zulmünden kaçılmıyor. Berkinleri katleden bu
devlet hiç bir insani değer taşımıyor. Biz ise insan kalmak için bu insanlık
dışı düzene karşı savaşmayı seçtik. Ve kazanacağız Berdan.
Büyüyor ve tanımaya devam ediyorsun
hayatı. Bu devleti de, devrimcileri de daha iyi tanı Berdan. Hani Dersim'e
geldiğinde meraklı sorular sorar ve kısa bir sürede nasıl değişmiştin. İşte
devrimci mücadelenin değiştiren ve geliştiren en güçlü yanı bu. Senin de bunu
başaracağına inanıyorum. Cephelileri tanıyor ve görüyorsun. Bu alçak düzene
karşı tek güç ve umut biziz Berdan. Sende bu kavgada yerini al. Benim sana
bırakacağım en büyük miras budur oğlum.
Seni çok seviyorum Berdan.
HOŞÇAKAL
*
Canım kızım Lizge
Duru;
Sen doğduğun zaman bir başka
bakıyor ve gülüyordun. İnsanın gözlerinin içine bakıp gülerdin. Sana türküler
söyler uyuturdum. Masallar anlatırdım ve ben uyurdum sen uyumadan. Kaç kez
dalmıştım sana türkü veya masal okurken. Öylece bakar ve gülerdin. Daha 7 aylıkken
konuşmaya başlamıştın. Sonra öğrettiğimiz Grup Yorum şarkılarını makamında
söyleyip şaşırtırdın bizi.
Sevgili Kızım; kız çocukları babacı
olur derlerdi. Doğrudur da. Babalar da kızlarına düşkün oluyor. Bunu çok güçlü
hissettim seninle. 2011 yılında devrimciliği artık tamamıyle
yapmaya başladığımda seni her görüşüm ve ayrılışlarımızda anladım bunu. Sen
benim küçük zaafım oldun. Arkadaşlara hep derdim. Lizge
benim küçük zaafımdır. Şimdi bu satırları yazarken hissettiğim duyguları
aktarmakta çok zorlanıyorum. Ama bir o kadarda bu devletten ve sistemden nefret
ediyorum. Böylesi bir mücadeleyi tercih etmemde en büyük güç size olan sevgim
ve bağlılığım oldu.
Canım Kızım; Bir gün beni
anlayacağına inancım çok büyük. Beni en güzel zamanlarla, paylaşımlarla
hatırla.
Seni çok seviyorum.
HOŞÇAKAL!
*
Sevgili Ailem;
Baba; Anne, Oktay, Aysel, Günay,
Songül;
Merhaba! Halkımın içinden, kanımdan
bir parça olarak bu mücadelede sizin için de bedel ödüyoruz. Bu kan emici katil
düzene karşı savaşmak en onurlu şeydir. Bu uğurda çok bedel ödendi. Daha da
ödenecek. Teyzem Birgül Yıldız'da bunlardan biri idi. Gerilla olarak şehit
düşmüştü. Çok canımızı yakıyor bu devlet ve efendileri emperyalistler. Ama biz
de boş durmayacak ve savaşacağız. Onların bu zulmüne cevabımız var. Sizlerin
sahiplenmesi ve halkımızla yıkacağız bu düzeni. Kapınız yüreğiniz yoldaşlarıma
açık olsun. Düşmanın hiç bir sözüne inanmayın. Onların hiç bir söylediğine
kanmayın. Yoldaşlarıma partime güvenin inanın. Çünkü hiçbir çıkar gözetmeden
halk ve vatan için canını verenler ancak devrimcilerdir.
Sevgili Sebahat, Nuri, Özge ve yeğenlerim;
Sizleri de çok seviyor ve kucaklıyorum.
Selamım herkesedir. Burada ismini yazamadıklarım
herkese selamlarım sevgilerim bakidir.
Anne, Baba ve kardeşlerim; Sizleri çok
seviyorum. Vasiyetime göre cenazem kaldırılsın. Yoldaşlarım başucumda olsun
sizlerle.
Halkıma ve sizlere layık bir yaşam
sürdüğümü düşünüp ve hissederek devrimcilik yaptım.
Selamlar Sevgiler, Hoşçakalın
Tuncel Ayaz
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Tuncel Ayaz’ı Anlatıyor: